Her yeni televizyon dönemi başında kendi kendime söz veriyorum. Diyorum ki bu sene çok fazla diziye sarmayacağım. Onların esiri olmayacağım. Her nasıl olduysa geçen sezon sözümü tutmuş ve iki dizi dışında herhangi bir şey seyretmemiştim. Biri de Avrupa Yakası’ ydı zaten. Fakat bu seneki durumum fena. Tamam izlediklerim bütün haftaya yayılmıyor ama Çarşamba ve Perşembe’ mi tamamen kapatıyor. Her ne kadar genel olarak entrika ve acıların merkezi olsa da bu diziler kesinlikle fazlasıyla deşarj olmamı sağlıyorlar. İnsan kendini kaptırıp başka bir şey düşünemez olduğu zaman resmen kafası dinleniyor. Ha beyni uyuşturduğu söylenebilir. Varsın uyuştursun:) Ama belli ki bu işe de el atılmaya karar verilmiş. Sosyoloji Bölümü’nden Dr. Ünal Şentürk, Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü bünyesinde yayımlanan Aile ve Toplum dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran sayısında yer alan ‘Aile Kurumuna Yönelik Güncel Riskler’ başlıklı makalesinde sağolsun hepimizi aydınlatmış, Türk kızları ve kadınlarına kötü örnekleri göstermeyi kendine bir borç bilmiş. Söz konusu makalede boşanma oranlarının artmasından, nikahsız birlikteliklerden, evlenme yaşının yükselmesinden yakınarak sonuç bölümünde de dizilere bir çekidüzen verilmesi önerisinde bulunmuş. Kendisine buradan teşekkürlerimizi iletiyoruz. Okuduğum haberden aynen alıntı yapıyorum:“İzlenme rekorları kırarak popülerleşen dizilerin büyük bölümünde boşanma, yalnız yaşama ve ‘sivil evlilik’ diye tanıtılan nikahsız birliktelikler olağanmış gibi gösterilmekte ve bu durumların diğer yönleri dikkate alınmamaktadır. Bu aile kurumuna yönelik olumsuz sonuçlarıyla beliren riskli oluşumları ‘ normalleştirmektedir ’. Kahramanların boşanmış, eşinden ayrı yaşayan, bekar kalan, çocuklarıyla yaşamını sürdüren ve nikahsız yaşayan sözümona kendi başına yeten kişilerden oluşması, arzu edilmeyen davranış modelleri yaratarak toplumsal yaşamı riske sokmaktadır.” Akademisyen olan bu yazarın, bekar kalan, çocuklarıyla yaşamını sürdüren ve nikahsız yaşayan sözümona kendi başına yeten kişilerden kastının kadınlar olduğunu anlamak hiç zor değil. Kadınların yalnız yaşaması, kendi kendine yetmesini hala normal karşılayamıyor olması sizce de anormal değil mi? Kadın ne olursa olsun, kocası aldatsa da, dövse de, ailesinde dışlansa da, okumak istese de istediğini yapamayacak mı? Bunları gerçekleştirmesi topluma kötü örnekse varsın olsun. Yıl 2008. İnsanoğlu aya çıkalı, uzaya ayak basalı nice yıllar oldu. Geçen gün Çinliler bile uzayda yürüdü de cümle aleme ilan ettiler. Bizde de hala en büyük marifet kadınlarımızın özgür olup hepimize ne kadar kötü örnek olduğu. Yazık...
6 Ekim 2008 Pazartesi
Mersine ve Tersine
Her yeni televizyon dönemi başında kendi kendime söz veriyorum. Diyorum ki bu sene çok fazla diziye sarmayacağım. Onların esiri olmayacağım. Her nasıl olduysa geçen sezon sözümü tutmuş ve iki dizi dışında herhangi bir şey seyretmemiştim. Biri de Avrupa Yakası’ ydı zaten. Fakat bu seneki durumum fena. Tamam izlediklerim bütün haftaya yayılmıyor ama Çarşamba ve Perşembe’ mi tamamen kapatıyor. Her ne kadar genel olarak entrika ve acıların merkezi olsa da bu diziler kesinlikle fazlasıyla deşarj olmamı sağlıyorlar. İnsan kendini kaptırıp başka bir şey düşünemez olduğu zaman resmen kafası dinleniyor. Ha beyni uyuşturduğu söylenebilir. Varsın uyuştursun:) Ama belli ki bu işe de el atılmaya karar verilmiş. Sosyoloji Bölümü’nden Dr. Ünal Şentürk, Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü bünyesinde yayımlanan Aile ve Toplum dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran sayısında yer alan ‘Aile Kurumuna Yönelik Güncel Riskler’ başlıklı makalesinde sağolsun hepimizi aydınlatmış, Türk kızları ve kadınlarına kötü örnekleri göstermeyi kendine bir borç bilmiş. Söz konusu makalede boşanma oranlarının artmasından, nikahsız birlikteliklerden, evlenme yaşının yükselmesinden yakınarak sonuç bölümünde de dizilere bir çekidüzen verilmesi önerisinde bulunmuş. Kendisine buradan teşekkürlerimizi iletiyoruz. Okuduğum haberden aynen alıntı yapıyorum:“İzlenme rekorları kırarak popülerleşen dizilerin büyük bölümünde boşanma, yalnız yaşama ve ‘sivil evlilik’ diye tanıtılan nikahsız birliktelikler olağanmış gibi gösterilmekte ve bu durumların diğer yönleri dikkate alınmamaktadır. Bu aile kurumuna yönelik olumsuz sonuçlarıyla beliren riskli oluşumları ‘ normalleştirmektedir ’. Kahramanların boşanmış, eşinden ayrı yaşayan, bekar kalan, çocuklarıyla yaşamını sürdüren ve nikahsız yaşayan sözümona kendi başına yeten kişilerden oluşması, arzu edilmeyen davranış modelleri yaratarak toplumsal yaşamı riske sokmaktadır.” Akademisyen olan bu yazarın, bekar kalan, çocuklarıyla yaşamını sürdüren ve nikahsız yaşayan sözümona kendi başına yeten kişilerden kastının kadınlar olduğunu anlamak hiç zor değil. Kadınların yalnız yaşaması, kendi kendine yetmesini hala normal karşılayamıyor olması sizce de anormal değil mi? Kadın ne olursa olsun, kocası aldatsa da, dövse de, ailesinde dışlansa da, okumak istese de istediğini yapamayacak mı? Bunları gerçekleştirmesi topluma kötü örnekse varsın olsun. Yıl 2008. İnsanoğlu aya çıkalı, uzaya ayak basalı nice yıllar oldu. Geçen gün Çinliler bile uzayda yürüdü de cümle aleme ilan ettiler. Bizde de hala en büyük marifet kadınlarımızın özgür olup hepimize ne kadar kötü örnek olduğu. Yazık...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder