25 Haziran 2011 Cumartesi
yeşillerin dili
Uygar dünyanın aç gözlü yaratıkları! Hadi kirletin, kırın, yıkın, yakın doğayı, şatafatlı yaşamlarınız için. Giderek daha alıcı ve bencil oluyorsunuz; verdiğiniz her şey, su bile kendi çıkarlarınız için.
Canlıların yaşamak için tek bir amacı vardır: Üremek ve gelecek nesillerini güvenli bir yarına hazırlamak..
Bazı kuş türleri, ortamlarındaki besine göre ürerler. Besin çoksa; bütün üyeler, azsa; bazı güçlü üyeler üremeye katılırlar. Böylece yeni nesillerini açlığa terketmezler.
Kurak bölge toprağını, yağmur; birkaç saat yağarak su ile öyle doyurmalı ki; bazı tohumlar çimlenebilsinler.
Zira bazı kurak bölge tohumlarının kabuklarında çimlenmeyi önleyen hormonlar yapışıktır ve onlar ancak bir kaç saat yağan sağanakla kabuktan sökülüp,suyla akıp giderler. Yoksa; azıcık ıslanan toprağa güvenip de çimlenmek nesillerinin kuru sonu olur.
Daha pek çok canlı evrimlerinde başarılı olup, size kadar gelebilmişler. Siz ise; bu atasal davranışlara karışık beyninizde doğru dürüst bir yer ayıramamışsınız. Öyle bir yere geldiniz ki; pek çok korkunç hastalığı iyileştirebiliyor, hastalarınızı, yaşlılarınızı yaşatıp, sağlıklı ve genç olanlarınızı savaşlarda öldürüyorsunuz.
Bakteri genlerini alıp, sebze, meyve, tohum olarak tükettiğiniz besinlerinize ekliyorsunuz.
Onları böcekler yiyemiyor,eklenen gen, onları yaptığı toksik etkiyle (zehir) öldürüyor.
Böylece sizler, sırım gibi düzgün mısırları farkında olmadan afiyetle yiyorsunuz.
Bunların sizlerin genlerinde yaptığı hasarları hiç sorgulayamıyorsunuz. Bu GDO'lu (genetiği değiştirilmiş organizmalar) besinler bebek mamalarınıza kadar giriyor. Hiç bilmiyorsunuz. Ayrıca bu ürünler diğer tarlalardaki doğal ürünlerini de tozlaşmayla bozuyor. Böylece siz doğal yaşamı da olumsuz yönde etkiliyorsunuz.
Böcek öldürücü ve gübre olarak bitkilere verdiğiniz kimyasallarla toprağı, suyu kirletiyorsunuz.
Ne sanıyorsunuz kendinizi zavallı mutant tür?
Sizi böyle bencil ve saldırgan yapan, o içinizdeki akıl almaz ölüm korkusu.“Bir gün nasılsa bitecek, günümü gün edeyim“ diyorsun.
Sen, atalarınla çocukların arasındaki köprüsün. Bitmiyorsun ki, aksine sürüyorsun. DNA’n genç bedenlere geçiyor. Atalarından aldıklarınızı nesillerinize devrediyorsunuz. Aktardığınız genlerinizin geleceğini düşünün. Onlara, havasız, susuz, besinsiz kirli bir dünya bırakacaksanız; üremenizi hemen durdurun. Kendiniz için yaşayın ve yokolun. Defolun gidin dünyadan.
Ağacın dibinde yatan adam irkilerek uyandı. Rüyasında bir dal, yüzüne eğilip neler neler demişti.Yattığı yerden başının üzerinde sarkan dalı çekti, tuttu avuçlarında okşar gibi: Ne kadar düzenlisin, hiç bir yaprağın bir alttakine gölge vermiyor. Sanki birbirinizi düşünüp, saygılı bir kuralla sıralanmışsınız. Tok ve özgür yaşam akıyor damarlarınızda. Suyu ve bizim attığımız kirli havayı alıp (karbondioksit) , ışıkta besin ve temiz hava (oksijen) üretiyorsun. Böylece hem kendini hem de diğer canlıları besliyorsun. Çiçek çiçek amaçlanmış yaşamınız. Böcekleri çekiyor türlü renk ve kokularınız.
Onlara balözünüzü sunarken, polenlerinizi (çiçek tozu) onlarla gönderiyorsunuz türdeşlerinize.
Bu ne soylu davranış, ne ince mantık. Yaşadığın her ortama uymuşsun. Denizlerden çöllere kadar. Tohumların birer evrim harikası. Kimi kanatlı, kimi paraşütlü uçar gider denizlerin üzerinden adalara, kimi namludan çıkan kurşun gibi fırlar yüzlerce metre öteye, kimi sert kabuklu, zarar görmeden geçip gider hayvanların sındirim sistemlerinden. Toprağı, suyu, havayı bulduğu yerde çimleniverir incir gibi.
Sonra yaprak yaprak olup güneşi, saçak saçak olup suyu arar.
Gereksinimleriniz ne kadar az ve ürünleriniz ne kadar çeşitli. Asalaklardan başka hiç bir sorununuz yok.
Elinde dal yeniden uykuya dalıverdi adam. Eğilmiş dal sıyrılıverdi avuçlarından bütününe doğru. Yeniden konuşmaya başladı: „Eğer kendinizi diğer canlılarla aynı düzeyde düşünebilirseniz, sizi onlardan ayıran farkın; DNA molekülündeki bir kaç harf değişikliği olduğu alçak gönüllülüğüne varabilirseniz, doğayı gözleyin yeter.
Onların ince ve güzel davranışları, kavgaları bile gelecek nesillerinin yaşam haklarına saygıdır.
Siz bu duyguyu duyamadığınız sürece kendinizi yokettiğiniz gibi doğal yaşamı da yok edeceksiniz. Devam etmek istiyorsanız eğer: Bilim ve teknolojiyi çıkar gruplarının ellerinden alın..Onları akıl ve mantık sınırlarında yönetin. Bütün silah fabrikalarını kapatın. Havayı, suyu,toprağı kirletmeyin ve en önemlisi üremenizi denetleyin. Nazım'ın dediğine benzer: yaşayın tek hücreniz gibi özgür, dokularınız, organlarınız gibi kardeşcesine,sonsuza dek.
İstemeye istemeye uyandı adam. Doğruldu. Çiçek tozları uçup gitti yanından aceleleri varmış gibi. Bir iki yağmur damlası düştü yüzüne. Ağaca bakıp:”korkma” dedi.
“Sağnak başlamadan gidecekleri yere ulaşırlar.”
Rüyada iletişim kurduğu o suskun, soylu yeşile hayran hayran baktı ve utandı, çok utandı türdeşleri adına.
*merih yücel*
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder