25 Aralık 2008 Perşembe

KUMBARA


Bugünlerde eskiden daha sık kullandığımız halde, bir süredir rafa kaldırdığımız bir sözcük yeniden gündeme geldi: tutumluluk. Yalnızca bizim dilimizde değil diğer dillerde de benzer bir durum söz konusu galiba, dünyanın kendini topyekün bir eknomik krizin içinde buluvermesi, tüm insanların bu sözcüğü sandıklardan çıkarıp başköşeye oturtmasına neden oldu.
Tutumluluk sözcüğü, bana çocukluğumuzda kutladığımız "Yerli Malı Haftasını" hatırlatır her zaman. Bu haftanın bir gününde yemiş, meyve ve bunun gibi yerli malı besinleri sınıfa getirmemiz istenirdi. Birleştirilerek dev bir ziyafet masasına dönüştürülen sıraların üzerine, Allah ne verdiyse getirdiklerimizi yerleştirir, bir yandan güle oynaya yiyip içerken bir yandan da tutumluluğun ve yerli malı kullanmanın önemine ilişkin şiir, şarkı, hikaye ne varsa söyler, dinler; tekdüze okul günleri içinde değişik ve eğlenceli bu faaliyeti severek yapardık. Bu yüzden hepimizin kumbaraları vardı, hatta bazı bankalar hediye kumbara dağıtırdı, bazen de kullanılmış teneke kutulardan kendi kumbaralarımızı imal eder, genellikle bir amaç için harçlıklarımızı biriktirmeye bakardık. Ben en çok anneler günü için biriktirirdim kuruşları, anneme bu birikimle aldığım minik armağanlardan gurur duyduğumu hatırlıyorum. Anneciğimin, yine böyle alınmış bir kolonya şişesini, boşalmış bile olsa, dolabının bir köşesinde saklamış olduğunu yıllar sonra onun gidişinden sonra keşfettiğimde hissettiklerimi anlatmak çok zor.
Derken köprülerin altından çok sular aktı, tutumluluk neredeyse cimrilik ve eli sıkılıkla eşanlamlı kullanılır hale geldi. İngilizce'de "euphemism" diye bilinen, bizdeki en yakışan karşılığı ... devamı

Hiç yorum yok:

.

.