Para bitince kedi etinden lahmacun yiyorduk. |
Yemekle arası hep çok iyi olmuş. Bir baş soğanı ekmeğin arasına koyup, yemek gibi çılgın fikirleri var...
Ünlü şovmen Cem Yılmaz, mutfakla muhabbetini ‘Beef&Fish’ dergisine anlattı...
**Yemek tarihinizin başlangıcından neler hatırlıyorsunuz?
Ben sütten çok geç kesilmiş bir çocuğum, onu iyi hatırlıyorum. Çok erken yaşta Türk kahvesi yapmayı öğrendim. “Çocuklar kahve içmez, Arap olursun” gibi ırkçı bir espriyle korkutulurduk. Buna tepki olarak, “Ya ben bunu öğreneyim” dedim. Sonra yumurta kırmayı, bir kimyager gibi baharatları karıştırmayı öğrendim. **Annenizin yemeklerinden hangisini severdiniz?
Etli yaprak sarmayı. Annem bir tencere sarma yapardı, hemen bitirirdik...
**Babanızın mutfakla arası nasıldı?
Babam mutfakla ilgili hep şunu söyler: “Anneniz olmadan beni evde bırakın, bir hafta sonra ölürüm.” Emeklilikten sonra televizyonda gördüğü mutfak malzemelerini alıp deniyor ama beceremiyordu; görünce onun adına üzüldüm.
**Karikatürcüler bildiğim kadarıyla düzgün beslenmez; Leman döneminde siz nasıl besleniyordunuz?
Orada beslenme genelde manevi oluyordu. Çalışma saatlerimiz, yemek saatiyle uygun düşmüyordu. Bazen 48 saat bir şey yenmediğini, ardından kişi başına düşen 15-20 lahmacunun bitirildiğini hatırlıyorum. Bize pahalı gelmesine rağmen bazen Hacı Abdullah günlerimiz de oluyordu. Maaşın alındığı zamanlardı bunlar ve ayın 5-6’sına kadar Hacı Abdullah’tan yiyebiliyorduk. Para bittikten sonra, kedi etinden lahmacuna doğru gidiyorduk.
**Ekmek arasında neleri seversiniz?
Çok çılgın fikirlerim var, bir baş soğanı ekmek arasına koyup yemek gibi. Koku dayanılmaz olur ama “Çok faydalıymış” diyerek buna mazeret bulurum. Tabağınızı kalayı çıkıncaya kadar sıyırır mısınız? Evet, mesela kuru fasulye, tabağın kalayı çıkana kadar sıyırabilirsiniz. Bazen ekipçe gidip yeriz, bütün hepsini gömdükten sonra uzanmak için bir sedir lazım olur. Bizim erkek cinsinin, belgesellerdeki erkek aslanlar gibi yedikten sonra devrilme alışkanlığı var.
**Şöhret olduktan sonra beslenme şeklinizde değişiklik oldu mu?
Şakası şu; hep havyar hep havyar! Doğrusu, benim sosyal hayatımda pek bir değişiklik olmadığı için, beslenme şeklim çok da fazla değişmedi. Yaşla ilgili olarak değişti aslında, daha dikkatli olmaya başladım.7 **Sakatatla dostluğunuz nasıl?
Pek iyi değil. Çocukluğumda uykuluk, dalak yediğim oldu. Beyin konusunda şüphelerim var, gıdayı tanımıyorum. Şöhret, lokantalarda avantaj sağlıyor mu? Avantajdan ziyade dezavantaj oluyor. Çünkü torpil yapıp, normal porsiyonun dışına çıkıyor, “Bu da abimize bizden olsun” diyorlar. Yemek dolu tabaklar formu bozuyor.
**Arada bir rejim yaptığınız oluyor mu?
Arada bir yapıyorum. Çok çabuk kilo alanların avantajlarından biri de çok çabuk kilo verebilmeleri. 40-45 günlük periyotlarda 10 kiloya yakın kaybedebiliyorum, yalnızca fazla yemeyerek. Buna dikkat ettiğim zaman, çok çabuk kilo verebiliyorum. Abimle beraber, 'Kim daha çabuk kilo veririn peşindeyiz. Benden beş yaş büyük ama o maratona hazırlanıyor. 40 yaşından sonra maratona hazırlanan, hiç koşmamış birini teneşir temizler. Yarım ekmek arası diye bir şey olmaz; o, bir ekmeğin arasına bir şeyler koyar.
**Tok olsanız da "Hayır" diyemeyeceğiniz yiyecek var mı?
Bizim gibi çabuk kilo alabilen insanların bir bahanesi vardır: “Arada bir şey atacaksın ki metabolizma hızlansın.” Sağlıklı beslenme gayreti içerisindeyken, bu çılgınlıkları yapmıyorum. Ne yazık ki rejim yaparken hamur işinden kaçma meselesi oluyor. Ne kadar doğru bilmiyorum ama daha biz ekmeksiz doyma meselesini atlatamadık. Tok olsam da bir dilim baklava götürürüm.
**Dünya mutfaklarıyla aranız nasıl?
Tokyo'da bir arkadaşımız bize, 200 kiloluk tonbalığının yanağındaki etin bilmem neresinden bir şeyler ikram etti, lezzetliydi ama zorlandım. İtalyan mutfağını çok severim. Tay ya da Hindistan mutfağını da severim. Onun dışında bir şeye girişmedim; galiba maceraya giremiyorum.
/kelebekgaleri/
♥ Follow Me on Bloglovin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder